Turizm24.net/İSTANBUL Türkiye Aşcılar ve Şefler Federasyonu işbirliği ile 2-5 Şubat tarihleri arasında Tüyap fuar merkezinde 15. İstanbul Mutfak Günleri başlıyor. Organizasyon dünya aşçılarını İstanbul'da buluşturuyor. 25 ülkeden 400'ü yabancı olmak üzere toplam 2000 yarışmacı aşçının 70 katogoride yarışacağı ve 25'i yabancı 100 juri üyesinin katılacağı Gastronomi Festivali 25.000 ziyaretçiyi ağırlayacak.
KURUKAHVECİ MEHMET EFENDİ’DE GASTRONOMİ FUARINDA
1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi; bu zanaatı beraberindeki ustalık, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor. Fuarda Kurukahveci Mehmet Efendi'nin standı yoğun ilgi görürken, ziyaretçilere ünü dünya'ya yaılmış meşhur kahve ikram ediliyor.
KURU KAHVECİ MEHMET EFENDİ KİMDİR ?
19’uncu yüzyılda Türk kahvesi çoğunlukla çiğ çekirdek olarak satılıyor, evlerde tavada kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekiliyor ve içiliyordu.
1871 yılında işi babasından devralan Mehmet Efendi, çiğ çekirdek kahveyi özenle kavurup dibekte öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlar. İstanbul Tahmis Sokağı’nda taze mis gibi kavrulmuş kahve kokusu çevreye yayılmaya başlar.
Mehmet Efendi müşterilerine sağladığı bu kolaylıkla, bir süre sonra “Kurukahveci Mehmet Efendi” lakabıyla anılır.
KAHVENIN İSTANBUL’A GELİŞİ
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 16. yüzyılda, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen’de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirdi.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına “kahvecibaşı” adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi. Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
Kahvenin ünü sarayı, konakları ve evleri de aştı.
YORUMLAR